Aykut FİLİZ

Sorunsallaşan sorun ‘’Mülteci Sorunu’’

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mülteci sorunu neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir sorundur. Toplumlar asırlar boyu muhtelif nedenlerle göç etmek zorunda kalmışlardır. Etnik, dini, siyasi ve özellikle savaş türü nedenler insanları doğduğu topraklardan başka bir ülkeye ilticaya zorlamıştır.


Göç olgusu toplumlar için fevkalade ehemmiyetlidir.Öyle ki ;Kavimler Göçü dünyada coğrafi ve demografik yapıyı altüst etmiştir.Devasa imparatorlukları bölmüş yada yoketmiş, yönetim sistemlerini değiştirmiş, çağ açıp çağ kapatmıştır.Bununla beraber bizim gibi Müslüman toplumlar için göç yada diğer tabirle hicret önemli bir eşik noktasıdır.Hz. Peygamberin Medine hicreti İslamın yayılışını ve devletleşme sürecini farklı bir boyuta taşımış ve 622 tarihi Müslüman coğrafya için takvim yılının başlangıcı olarak kabul edilmiştir
Özellikle 20. Yüzyıl itibariyle ulaşım ve haberleşme alanında gerçekleşen terakki hareketleri göç/iltica olgusunu daha da kitleselleştirdi. 2. Cihan Harbi ve sonrasında oluşan göç dalgası Avrupalı ülkeleri çözüm üretmeye mecbur kılmıştır.Bu sebeple 1951 yılında Cenevre Sözleşmesi ile mülteci/sığınmacı/göçmen gibi kavramların sınırları çizilmeye çalışıldı.Lakin dönemsel hassasiyetlerden dolayı Cenevre Sözleşmesi coğrafi ve zamansallık açısından sınırlı tutuldu.Mülteci sorunu Cenevre sözleşmesinde 2. Cihan Harbi öncesi ve Avrupaya iltica gibi iki şarta bağlanmıştı.Ancak bu sözleşme hükümleri artık yetersiz hale gelmeye başlayınca 1967 yılında sözleşmeye ek protokollerle sorun sadece 2. Cihan Harbi öncesi değil tüm zamanları ve sadece Avrupayı değil geneli kapsayacak şekilde güncellendi.Türkiye ise hem 1951 hemde 1967 sürümlerine coğrafi çekince şerhiyle katılım sağladı.


Son dönemlerde özellikle Suriye’den gelen topluluklar ve onların sosyal durumlarından dolayı Türkiyenin ana gündem konusu Mülteci Sorunu oldu.Ancak ülkemizde bu konularda ciddi bir kavram kargaşası sözkonusu zira halihazırda ülkemizde bulunan Suriyeliler mülteci yada sığınmacı değil şartlı mülteci yada geçici sığınmacı olarak kabul edilmektedir.Esasen Cenevre sözleşmesi ve ek protokolleri mülteci sığınmacı vb kavramları açıklamıştır.Buna göre mülteci ; ifade ettiğimiz muhtelif nedenlerden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve iltica ettiği ülkede bu durumu kabul görmüş bir statüdür.Sığınmacı ise henüz durumu araştırılan mülteci sıfatı verimemiş kişidir.Eğer bir birey mülteci olmaya hak kazanırsa BMMYK tarafından yapılan sözleşme gereği birtakım yaptırımlara tabidir.Bu sebepledirki kendi ülkesinin korumasından faydalanamayan kişilere ulusal bir koruma sağlayıncaya kadar uluslararası bir koruma sağlanır.Cenevre Sözleşmesiyle mültecilere kamu hukuku, konut edinme, eğitim hakkı, iaşe gibi yaşamsal fonksiyonlar tanımlanmış ve uluslararası bir sözleşmeye bağlanmıştır.


Özellikle can alıcı bir konu ise mülteci vatandaşların geri gönderilmesi konusudur.Yabancılar ve Uluslararası koruma kanunu ile geçici koruma altına alınan kişilerin ilk kez kanunla düzenlenmiş ve yabancıların zulüm göreceği bir ülkeye geri gönderilemeyeceği belirtilmiştir.Ancak bunun pratikte ne kadar uygulandığı ise tam bir muammadır.Bu noktada Türkiyede bulunan Suriyelilerin büyük çoğunluğunun mülteci yada sığınmacı değil geçici koruma statüsünde olduğunu vurgulamakta fayda var.


Peki mülteci sorununda Türkiyenin durumu nedir? Bunu gelecek haftaki yazımızda değerlendireceğiz

Şimdilik esen kalın…

SIDDIK ÜÇKOL

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir