Aykut FİLİZ

Mitolojiden ilham kaynağı bir hikaye: İkarus’un düşüşü

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İkarus’un hikayesi, insanların aşırı güvenini ve umursamazlığını, sınırların ötesine geçme arzusunu ve bunların trajik sonuçlarını bizlere uyarı mahiyetinde anlatmaya çalışır.


İkarus, başarılı bir mucit ve mimar olan Daidalos’un oğludur. Daidalos’un kelime olarak “ustaca işlenmiş ya da ustaca işleyen” anlamlarına gelir. Attika’nın kral soyundan gelen Atina’lı bir zanaatçı, bir ustadır. Eli hemen hemen her sanata yatkın olduğundan kendisi bu isimle anılmıştır.

Daidalus, çok başarılı bir mimar olmasının dışında aynı zamanda bir heykeltıraş ve mekanik ustasıdır. Atina’da çalıştığı dönemde yanında yeğeni Talos’da vardır. Talos, yetenekli ve başarılı bir çıraktır. Bir gün ölü bir yılanın dişlerini inceledikten sonra testereyi icat etmeyi başarır. Daidalos, aynı zamanda yeğeni olan Talos’u bu başarısından dolayı aşırı kıskanır ve Akropol’ün tepesinden aşağı iterek ölümüne sebep olur. Daidalos, cinayeti kendisinin işlediği ortaya çıkınca Atina’dan sürgün edilmiş Girit Adası’na sığınmıştır. Girit Kral’ı Minos Daidalos’a cömertlik göstermiş ve sahip çıkmıştır. Daidalos, Kralın birçok işinde çalışmış ve kraliyet sarayında nispeten yüksek bir mevki elde etmeyi başarmıştı. Çalışmalarının ödülü olarak Minos’un güzel köle kızlarından biri olan Bibliotheca’da Naucrate isimli bir kadınla evlenmesine izin verilir. Bu evlilikten İkarus dünyaya gelir.

Daha sonraki zamanlarda tanrılar tarafından cezalandırılan Kral Minos’un eşi yarı insan yarı canavar bir çocuk dünyaya getirir. Kral Minos, Daidalos’tan Minotor adını verdiği insan yiyen oğlunu hapsetmesi için hapsedecek bir yer yapmasını ister. Bu hapishaneyi çıkış yolu bulunamayacak bir labirent şeklinde inşa eder. Ortaya Minotor’un beslenme sorunu ortaya çıkar. Bu sebeple çevre şehirlerden toplanan gençlerden olmak üzere 7 erkek ve 7 kadın bu labirentin içine atılırlar.


Halk zamanla bu duruma isyan etmeye başlar ve Minotor’u öldürmek için Atina’dan Theseus adlı bir bir genç Girit’e gelir. Aslında Theseus, Atina tarafından haraç kapsamında Minotor’a kurban edilmesi için gönderilen gençlerden bir tanesiydi. Hesapta olmayan ise Kral Minos’un kızı Ariadne’nin bu Atina’lı gence aşık olmasıdır. Ariadne, Theseus’a yardım etmek için Knossos’taki sarayın altındaki labirenti tasarlayan Daidalos’tan yardım istemiştir.

Daidalos, Ariadne’ye labirentin merkezini tarif etmiş ve bir top iplik kullanmasını istemiştir. Minotor’u öldüren Theseus büyük bir cesaret örneği göstermiş ve bu ip sayesinde de labirentten çıkabilmiştir. Bu işte kızının parmağı olduğunu öğrenen Kral Minos hemen bu çiftin yakalanması emrini verir ancak aşık çift çoktan Girit’ten kaçmışlardır. Başlangıçta Kral Minos, Daidalos’un yardımlarına aşırı tepki vererek idama mahkum etmek istemiş ancak yardımlarından istifade etmek isteyen kral bu kararından vazgeçip onu ve oğlunu yüksek bir kuleye kilitlemiştir ( Bazı kaynaklara göre labirente atılmışlardır).


Hiçbir hapishane Daidalos gibi bir mucidi kilit altında tutamazdı. Daidalos, kendisi ve oğlunun hapishaneden kaçması gerektiğini değil Girit’i de terk etmeleri gerektiğini fark etmişti. Girit’ten uzaklaşmak en olası çözüm gibi görünse de Kral Minos’un Girit Donanması çağın en hızlı gemilerinden oluşuyordu. Bunun için Daidalos, en iyi çözümün uçarak kaçmakta olduğuna kanaat getirmişti. Daha önce hiç insanlı bir uçuş gerçekleşmemiş olması yüzünden bir yöntem geliştirmek gerekiyordu. Daidalos’un planı esasında basitti. İkarus, hapishanelerinde ne kadar tüy varsa toplamış, daha sonra Daidalos’ta bu tüyleri bal mumu ile ahşap çerçevelere yapıştırmıştı. Bu şekilde iki takım kanat ortaya çıkmıştı.


Kanatların zayıf olduğunu fark eden Daidalos, oğlu İkarus’u “ne çok yüksekten ne de çok alçaktan uç” diyerek tehlikelere karşı uyarmıştı. Çünkü yüksekten uçulduğunda kullanılan bal mumu güneşe fazla yakın olacak ve sıcaktan erimeye başlayacaktı. Çok alçaktan uçulduğunda ise denize yakın uçulmuş olunacak, tüyler ve kullanılan ahşap malzeme deniz suyunu çekmeye başlayıp ağırlaşmasına sebep olacaktı. İkarus ve Daidalos Girit’ten kaçacakları gün gelip çatmıştır. Kendi imal ettikleri kanatlarıyla bir çıkıntıdan aşağı doğru kendilerini salarlar kanat çırpmaya başlarlar. Böylece insanlığın ilk uçuşu bir kuş misali başlamış olur.
Kaçışları fark edilmeden başarılı şekilde gerçekleşmiş, Girit’i çoktan arkalarında bırakmışlardı. Kral Minos’tan kaçan ikilinin başına Sisam Adası’na yaklaşırken felaketler baş göstermeye başlamıştı. İkarus kendinden çok emin olmuş, babası Daidalos’un uyarılarını görmezden gelerek güneşe yakın, daha yüksekten uçmaya başlamıştı. Daidalos’un korkuları kısa sürede kendini gösterdi. Tüylerin ahşap malzemeye tutunmasını sağlayan bal mumu erimeye devam ettikçe tüyler bir bir kopmaya başladı. İkarus’un denize düşüp gözden kaybolur.


Güneşe ulaşma tutkusu, İkarus’un ölümüne sebep olmuştur. Doğal olarak babası Daidalos’un elinden hiçbir şey gelmemiş ve oğlunun ölümüne şahitlik etmek zorunda kalmıştır. Girit Adasında ise kaçışları bir süre sonra fark edilmiş ve hemen arama çalışmaları başlatılmıştır. Kral Minos, her ne kadar Daidalos’un bir başkası için çalışmasını istemese de onu asla bulamamıştır.
Bir efsaneye göre Yunan kahramanı Herkül, İkarus’un ölümüne şahit olmuş ve babasının yapamadığı cenaze törenini gerçekleştirmiştir. Ege Deniz’inde düştüğü yerin İkara adasına yakınlarında olduğu ve bu adanın isminin İkarus’tan aldığı söylenir.

Aykut FİLİZ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir