Türk Boğazları Krizi (20 Temmuz 1936 – 30 Mayıs 1953)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türk Boğazları krizi, Soğuk Savaş sırasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel krizdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar tarafsızlığını korumayı başarmıştı. Sovyet hükûmeti tarafından Türk hükûmetine, Rus nakliye gemilerinin Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan Türk boğazları’ndan serbestçe geçebilmesi için baskı yapılmaya başlandı. Türk hükûmetinin, Sovyetler Birliği’nin taleplerini kesin bir dille reddetmesi, bölgedeki tansiyonu arttırarak, krizi bir güç gösterisine dönüştürdü. Bu olay, daha sonra Truman Doktrini’nin ortaya çıkmasına belirleyici bir faktör oldu. Bu kriz Türkiye’nin yüzünü tamamen Batı’ya, yani Amerika Birleşik Devletleri ve NATO’ya döndürmesine neden oldu.


Bu iki boğaz, Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlamaktadır ve başta Türkiye olmak üzere, Karadeniz’e kıyısı olan Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan gibi Varşova Paktı ülkeleri için çok büyük öneme sahipti. Türk boğazları, askeri strateji bakımından da çok önemli bir yere sahipti. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin donanmaları için diğer denizlere çıkışın tek yolu bu boğazlardı.


1936’da Türkiye, Sovyetler Birliği, Avustralya, Bulgaristan, Fransa, Almanya, Yunanistan, Japonya, Birleşik Krallık ve Yugoslavya’nın imzaladığı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazlar üzerindeki askerî ve siyasi hakları düzenleme yetkisi Türkiye’ye bırakıldı. Bu sözleşme, boğazlarla ilgili yapılan son görüşme oldu. 20 Temmuz 1936 tarihinde anlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye’ye boğazları silahlandırmasına ve düzenlemesine izin verildi. Antlaşmaya göre Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin gemileri Türkiye’den izin almak zorundaydı. Josef Stalin, 1936 konvansiyonunun değiştirilmesi için uluslararası kamuoyuna baskı yapmaktaydı ve 1939’da boğazların Türkiye ve Sovyetler Birliği tarafından ortaklaşa kontrolünü teklif etti. Sovyetler Birliği’nin, Nazi Almanyası ile Molotov-Ribbentrop Paktı’nın imzalanması üzerine, Sovyet Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov zorla boğazları kontrol altına almak ve onların yakınında bir askerî üs kurmak için ülkesinin isteği konusunda Alman meslektaşını bilgilendirdi.


Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası’nı kesin olarak yenince, 1945 ve 1946 yılında konuyu tekrar gündeme getirdi. 1946 yılı boyunca, Türk ve Amerikalı diplomatlar konuyla ilgili sık sık görüşmeler yaptı. Sovyetler Birliği, savaş sırasında Karadeniz’deki Sovyet Donanması’na ait gemilerin boğazlardan geçmesini istediyse de Türkiye buna izin vermeyince gerginlik daha da büyüdü. 6 Nisan 1946’da Amerikan savaş gemisi USS Missouri’nin Türkiye ziyareti Sovyetleri daha da kızdırdı. Gemi, Türkiye’nin ABD büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün’ün cenazesini Türkiye’ye getirmişti. Fakat Sovyetler geminin gelişinin tesadüfi olmadığını iddia ettiler. Geminin bölgeye gelmesi sürpriz olmamasına rağmen Sovyetler Birliği’nin ABD büyükelçisi Nikolay Vasileviç Novikov, Missouri’nin boğazlara gelmesinin “Sovyetler Birliği’ne karşı bir askeri-politik bir gösteri” olduğunu ve bu durumun Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin açıkça ihlali olduğunu Amerikalı yetkililere bildirdi.


Sovyet Dışişleri Komiserliği 7 Ağustos 1946 tarihinde, Türk Dışişleri Bakanlığı’na “artık boğazların diğer Karadeniz ülkelerinin de güvenlik çıkarlarını temsil ettiğini” ifade eden bir nota verdi. Sovyetler, bununla İtalyan ve Alman savaş gemilerinin boğazlardan çatışma olmaksızın geçebildiğine göndermede bulunmaktaydı. (Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya’ya savaş ilan etti ve Türk kuvvetleri boğazlardaki Alman gemilerine el koydu.) Sovyetler, notada ayrıca Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni yeniden düzenleyen bir uluslararası konferansın toplanmasını talep etmekteydi.


Sorun, Potsdam Konferansı’nda ABD Başkanı Harry S. Truman’ın da gündemine geldiğinde, Boğazlar sorununun Türkiye ve SSCB ile ilgili bir iç siyaset sorunu olduğunu ve iki tarafın arasında çözülmesi gerektiğini söyledi. ABD Potsdam’da Sovyetlerle anlaşmazlığa düşmek istemediğinden böyle bir yol izlemişti. Karadeniz ve Akdeniz arasında önemli bir stratejik geçidi Sovyetlere bırakmak, muhtemelen Türkiye’yi Komünist bir ülke yapardı.


Sovyetler Birliği, 1946 sonbahar yaz aylık döneminde Türk kıyılarına yakın manevralara sahip savaş gemileriyle Karadeniz’deki donanma varlığını artırdı. Kara birliklerinin önemli bir kısmı Balkanlara sevk edildi. Hızla artan Rus baskısından kurtulmak için Türkiye, birkaç gün sonra ABD’den yardım istedi. Başkan Truman yönetimine danıştıktan sonra Türkiye’ye bir deniz görev kuvveti gönderdi. 9 Ekim 1946 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve ilgili hükûmetler Türkiye’ye verdikleri desteği yinelediler. 26 Ekim’de Sovyetler Birliği, Türk Boğazları kontrolüne ilişkin yeni bir zirve için kendine özgü talebini ve kısa bir süre sonra da bölgeden askerî güçlerinin çoğunu geri çekti. Türkiye tarafsızlık politikasını terk etti. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan’da Sovyet etkisinin yayılmasını sona erdirilmesini amaçlayan Truman Doktrini planı kapsamında 1947 yılında ABD’den ekonomik ve savunma yardımı olarak USD $ 100,000,000 kabul etti. Bu iki ülke 1952 yılında NATO’ya katıldı.


Türk hükûmeti, Kasım 1946’da Moskova’ya yeni bir büyükelçi olarak Faik Akdur’u atadı. Türkiye Cumhurbaşkanı İnönü, Sovyet Rusya ile ilişkilerin daha da geliştirilmesi odaklanması için Akdur’a talimat verdi. Ayrıca boğazlar ile ilgili görüşmelerde bulunması kesin olarak yasaklandı.


Amerika Birleşik Devletleri, Çanakkale ve İstanbul Boğazı’nın kaderini belirlemek için uluslararası bir konferansın yapılmasını önerdi. Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri tarafından açıklandığı gibi bir ortamda düzenlenen bir konferansın kabul edilemez olduğunu iddia etti. 10 Aralık 1946’da Moskova’daki Sovyet Dışişleri Bakanlığı’na Türkiye’deki Sovyet Büyükelçisi S. Vinogradov tarafından gönderilen muhtıraya göre, Sovyet görüşünün azınlıkta kalacağı bu konferansta Boğazların statüsü ile ilgili önemli bir değişiklik yapılmasının beklenmesinin mümkün olmadığı dile getirilmekteydi.


Joseph Stalin’in ölümünden sonra 30 Mayıs 1953 tarihinde yeni gelen Sovyet hükûmeti boğazlar üzerindeki hak iddialarını reddetti. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov, İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki Rus iddialarını, hem de Türk-Ermenistan-Gürcistan sınırı boyunca diğer toprak anlaşmazlıklarını sahiplenmedi.
Yaşanmış bir olayla yazıyı bitirelim. Şükrü Saraçoğlu’nun yolu Dışişleri Bakanlığı döneminde 15 Eylül 1939’da resmen davet aldığı Sovyetler Birliği’ne düştü. Karşısında kızıl diktatör Josef Stalin ve yardımcısı Vyaçeslav Molotov vardı. Karşılama töreninde bir ara Josef Stalin; Saraçoğlu’na; “Bana Boğazlar’ın anahtarını mı getirdiniz?” diye sordu. Şükrü Saraçoğlu hiç istifini bozmadan, “Maalesef ekselans, Boğazlar’ın anahtarını Mustafa Kemal giderken götürdü” diyecekti.


Bu sözlerle toplantılar soğuk bir şekilde başladı. Sovyet tarafının istekleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanacak görüşmeler üç gün olarak planlanmasına rağmen 23 gün sürdü. Saraçoğlu, yapılan ilk görüşmeden sonra Ankara’ya çektiği telgrafta “görüşme değil boğuşma” olarak adlandıracaktı.


Aykut FİLİZ

Takip Et
Bildir
guest
Kimse görmeyecek. Yorumunuza cevap yazıldığında bildirim almak için. (İsteğe Bağlı)

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Habere yorum yapabilirsiniz.x