ALMANYA
1. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış olan ülke, yıkık ve harabe bir durumda idi. İtilaf güçlerinin ülkenin gerek askeri düzenini infilak ettirmesi gerekse de maddi açıdan ülkeyi kısıtlaması ile ülke içerisinde bir ekonomik ve askeri buhran oluşmuştu. Dünya savaşının etkileri insanların adeta gözlerinden dahi okunuyordu. Paranın pul olması deyimini burada görmüş olmaktayız. Bu buhran tabiki de içerisinde bir karmaşayı da tetikleyecekti. 1. Dünya Savaşı’nın kahramanı olan Hindenburg gibi isimler, yeni kurulan devlette ön plana çıkmaya başlamıştı. Hitler’de işte böyle bir dönemde ortaya çıkan, ülkesini ileriye taşıyacağını söyleyen tiplerdendi. Bu düşünce yapısı ile bir süre sonra artık iktidara doğru yürümeye ve Hindenburg’un da ölmesi ile artık ülkede korkacağı kimse olmadığını görünce hırsını daha da ileri götürmeye devam edebilmişti. Bölgedeki diğer büyük devletler ise bu konuda ona toleranslar tanımış ve çevresindeki ülkeleri Hitler’in ihlak etmesine hiçbiri karşı çıkmamıştır. Ve bu olay sonucunda dünya yeniden büyük hatta daha da büyük bir savaşa doğru gitmeye başlamıştır.
İNGİLTERE
1. Dünya Savaşı’nın galibi gibi gözüken İngiltere, aslında zarara uğrayan ülkelerden biriydi ve Anadolu’daki işgale karşı yapılan büyük direnişin de etkisiyle İngiltere’de hükümetin düşmesi ile sonuçlanmıştır. Yeni gelen hükümet olan Chamberlain hükümeti, 2. Dünya Savaşı’nın başlarına kadar sürmüştür. İngiltere, artık Avrupa’da bir savaş istemiyordu ve bunun bir sebebi de böyle bir savaşı kaldıracak güçleri olmadığını biliyorlardı. Avrupa’da bir şeylerin kötü gittiğini fark eden İngilizler yine de Almanya’nın bu kadar büyük bir yükseliş göstereceğini düşünememişlerdi. Fakat şunu da görüyorlardı ki İtalya ve Almanya tüm kıtayı bir savaşa doğru adım adım sürüklüyordu. Ve bu da en çok İngilizleri korkutuyordu çünkü kazanılmış tüm imtiyazları kaybetmelerine sebep olacaktı.
İSPANYA
İspanya, iç savaşın hüküm sürdüğü bir topraklar halini almaya başlamıştı. Bir tarafta Cumhuriyetçiler bir tarafta milliyetçiler arasında olmuştur. Milliyetçilerin başında ise, uzun yıllar boyunca İspanya’yı yönetecek ve ülkenin ölene kadar lideri olacak olan General Franco bulunmaktaydı. Franco ise bu savaşı tek başına kazanamayacağını biliyordu, bunun için İtalya ve Almanya’dan büyük destekler almıştı. Hatta Guernica Tablosu tam olarak bu savaştan bir sahneyi anlatır. Bir şehrin Alman bombardıman uçakları tarafından bombalanması ile ölen insanların ve hayvanların en iyi tanımını yapan bir resimdir. Franco, bu desteğin sonucunda iktidarı ele geçirmiş ve ölene kadar ülkeyi yönetmiştir. 2. Dünya Savaşı sürecinde ise tarafsız kalmayı amaçlayan bir politika güderek, kurduğu iktidarın temellerini bir savaş ile bitirmek istememiştir.
TÜRKİYE
Anadolu’daki büyük milli mücadelenin meyveleri artık yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Kurucu lider Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ülkesinde yaptığı reformlar ile adeta dünyaya bir örnek oluyor ve ders veriyordu. Adeta dünyaya bir örnek misali bir ülke kuruluyordu. 634 yıllık bir imparatorluğun kalbinden bir filiz yeşeriyordu. Türkiye, artık savaşın yaralarını sarmaya başlamıştı. Atatürk, çevre ülkelerden ve dünyanın birçok yerinden gelen liderler ile görüşüyor ve fikirlerini onlara da söylüyordu. Bunlardan en önemlilerinden biri de ABD’li General McArthur’un Türkiye’ye yaptığı ziyarette ona Hitler’in bir şeyler düşündüğünü ve yakın zamanda 1939-1940 yıllarında bir savaş çıkarabileceğini ve bu savaşın galibinin ne İngiltere ne Almanya olacağını gerçek kazananın SSCB yani Stalin olacağını belirtmişti ve bu öngörü o kadar nokta atış doğru çıktı ki, aradan yıllar geçse de Türkiye’nin başındaki kurucu liderinin ne denli başarılı bir öngörülü olduğunu hala dünya konuşuyor. Türkiye, bu savaşa girdiğinde maalesef ki ATATÜRK hayatta değildi ve silah arkadaşı İsmet İnönü, Türkiye’yi bu savaşın dışında bırakmak için çabalamıştı ve bu 1945’te Almanya’ya savaş ilan edilene kadar böyle devam etmişti. Türkiye, 1939’a kadar olan süreçte daima gelişmeye açık bir şekilde toparlanmış ve kalkınmasını hızlı bir şekilde gerçekleştirmeyi başarmıştı.