Bağdat şehrinde kesif bir kan kokusu: Irak Darbesi 1958!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

23 Ağustos 1921’de resmen ilan edilen ve Hâşimî ailesinin genç üyesi Faysal bin Hüseyin liderliğinde yaklaşık on bir yıl boyunca İngiliz mandası olarak varlığını devam ettiren Irak Krallığı, 1932 yılının 3 Ekim’inde İngiliz himayesinden ayrılmış ve bağımsız bir devlet olarak Birleşmiş Milletler’e kabul edilmişti.

Hâşimî ailesinin genç üyesi Faysal bin Hüseyin

Faysal, Birleşik Krallık’a olan bağlılığının karşılığını almış; “Ülkesini bağımsızlığa kavuşturan lider” olarak bir taht da Iraklıların gönlüne kurmak ve dünya tarihinde unutulmaz bir yer edinmek şansına erişmişti. Fakat Ortadoğu’da ayakta kalmak zor bir meziyetti:

40’lı yaşlarının sonuna yaklaşan Faysal, yaşadığı onca macera ve atlattığı onca badireden sonra epeyce yorgun düşmüş; 1933 yazını hastalıklarla mücadele ederek geçirmişti. Eylül ayının başında istirahat etmek ve topyekun bir kontrolden geçmek üzere kendisine iyi geleceği düşüncesiyle İsviçre’nin yolunu tutan Kral, elbette ki ülkesini bir daha göremeyeceğinin farkında değildi.

Bern şehrinde geçen birkaç günün sonunda, 8 Eylül 1933’de geçirdiği kalp krizi sebebiyle hayatını kaybeden Faysal’ın İsviçreli doktorları, yaptıkları kontrollerde hastanın acil bir rahatsızlığının gözlemlenmediğini ve ölümün şüpheli olduğunu bildirecek, ancak cenaze detaylı bir otopsi yapılmaksızın Irak’a getirilerek defnedilecekti. Taht, babasının en büyük oğlu Gazi’nindi artık.

Kral Gazi, izlediği politikalarla pek çok kesimin hedefi haline gelecek ve yalnızca 6 yıl kadar tahtta kalmasının ardından Bağdat’ta geçirdiği şüpheli bir kazanın ardından hayatını kaybedecekti. Gazi’nin tek oğlu Faysal, tahta çıktığı 4 Nisan 1939’da henüz 4 yaşındaydı ve sirenler, Gazi ile birlikte Irak Krallığı için de çalıyordu…

Küçük yaşta tahta çıkan İkinci Faysal’ın ülkeyi yönetmekten aciz durumda olması sorunu, “kral naipliği” makamıyla aşılmış; ülke fiilen Prens Abdulilâh’ın kontrolüne bırakılmıştı. Küçük Faysal rüşt yaşına gelene kadar geçen 14 yıl, ülkede hiçbir şeyi iyileştirmediği gibi, pek çok alandaki sıkıntıları daha da derinleştirmişti. Abdulilâh’ın niyabeti sona erip de Faysal gerçek manada kral olduğunda takvimler 2 Mayıs 1953’ü gösteriyor; Ortadoğu şimdi bambaşka gündemlerle çalkalanıyordu.

Faysal’ın ilk gençlik yılları boyunca Filistin topraklarında İsrail Devleti kurulmuş, Arap-İsrail Savaşı’nda Araplar mağlup olmuş, büyük amcası ve Ürdün Kralı Abdullah öldürülmüş ve Mısır’da Cemal Abdunnasır liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi Kral Faruk’u devirerek monarşiyi ortadan kaldırmıştı.

Krallığın kurulduğu günlerden bu yana sayısız defa başbakanlık görevine gelip giden kurt siyasetçi Nuri Said ve Prens Abdulilâh kontrolündeki İkinci Faysal, bölgede yaşanan tüm gelişim ve değişimlere meydan okuyan politikalar izliyor; Irak halkının beklenti ve isteklerine adeta kulaklarını tıkıyordu. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirme çabasının ve İngiliz-Fransız ortaklığına adeta meydan okumasının başlattığı rüzgar, Bağdat sokaklarında tersten esiyor; ülkeyi yönetenlerin kayıtsız şartsız İngilizleri desteklemesiyle, ülkedeki gerilim her geçen gün artıyordu.

Yıllar yılları kovalayıp da 1958 yazına gelindiğinde şehirdeki gerginlik doruğa çıkıyor, Bağdat sokaklarındaki herkesin burnuna nereden geldiği belirsiz bir kan kokusu çalınıyordu; zira Kendilerine Abdunnasır’ı, ülkelerine de Mısır’ı rol model alan ve ordu içindeki yapılanmanın kuluçka dönemini tamamladığına inanan Iraklı subaylar, çok geçmeden düğmeye basacak ve Bağdat, kanlı bir güne uyanacaktı.

Neler olup bittiğini daha iyi kavramak için radyolarının başına geçen ahali, işte şimdi Bağdat Radyosu’ndan tüm ülkeye yayılan “Ordunun, Irak halkını emperyalistlerin maşası haline gelmiş ve yozlaşmış bir hükümetin tahakkümünden kurtardığı” anonsunu işitiyordu. Ardı sıra patlayan ve o ilk şaşkınlığı büyük bir hayrete çeviren silah sesleri yankılandığındaysa, gürültüyü takip eden gözlerin sahipleri artık iyice kesifleşen kan kokusunun geldiği yer konusunda hemfikir oluyordu: Irak Hâşimî Hanedanı’nın merkezi hüviyetindeki Rihab Sarayı.

O sabah General Abdulkerim Kasım’ın emriyle harekete geçen bir grup asker, kısa sürede Bağdat Radyosu’na ait istasyon da dahil başkentteki birçok stratejik noktayı ele geçirmiş; Albay Abdusselam Arif’in sahada yürüttüğü operasyonla kısa sürede Rihab Sarayı’nın kapısına dayanılmıştı.

Yıllar yılı Irak Hâşimî Hanedanı’na ev sahipliği yapan sarayda adeta bir can pazarı yaşanıyordu. Çok geçmeden Kral İkinci Faysal, Veliaht Prens Abdulilâh, Abdulilâh’ın eşi Prenses Hiyâm, Abdulilâh’ın annesi Prenses Nefîse, Faysal’ın teyzesi Prenses Abadiye ve bunların maiyetindeki çok sayıda insan, sarayın avlusunda kurşuna dizilerek öldürülmüştü.

70 yaşındaki Başbakan Said, deneyimi sayesinde haberdar olduğu girişim başlamadan birkaç saat evvel Bağdat’tan ayrılarak Irak dışına çıkmanın peşine düşmüştü. Gün boyu ve hatta gece de devam eden sıkı bir takibin ardından kadın kılığında ülkeyi terk etmeye çalışırken yakalanan Nuri Said de diğer üst kadronun akıbetini paylaşmış ve kurşuna dizilerek öldürülmüştü.

Aykut FİLİZ

Kaynak: GZT

Takip Et
Bildir
guest
Kimse görmeyecek. Yorumunuza cevap yazıldığında bildirim almak için. (İsteğe Bağlı)

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Habere yorum yapabilirsiniz.x